Freud ve Psikanalitik Kuram: Bilinçdışının Gücü

Psikanalitik kuram, Sigmund Freud tarafından geliştirilmiş ve insan davranışlarının kökeninde bilinçdışı motivasyonlar ve çatışmalar olduğunu öne sürmüştür. Freud’a göre kişiliğimizin, kararlarımızın ve davranışlarımızın temelinde farkında olmadığımız anılar, dürtüler ve arzular yer alır.

Kuramın Doğuşu

Freud, 1885 yılında ünlü Fransız nörolog Jean Charcot ile çalışmak üzere Paris’e gittiğinde psikanalizin temelleri atılmaya başladı. Charcot, histeri vakaları üzerinde çalışıyordu. Bu hastalarda felç, körlük ya da konuşma kaybı gibi fiziksel belirtiler görülüyor ancak hiçbir organik neden bulunamıyordu. Charcot hipnoz kullanarak bu hastaları incelediğinde, bazı hastaların hipnoz sırasında travmatik anılarını hatırlayıp belirtilerinde iyileşme gösterdiklerini fark etti.

Freud bu gözlemlerden derinden etkilendi. Viyana’ya döndüğünde kendi hastalarında da hipnoz uygulamayı denedi. Ancak bazı hastalar hipnoz olamıyor, olanlar da hipnozdan çıktıktan sonra yaşadıklarını hatırlamıyordu. Bu nedenle Freud, serbest çağrışım yöntemini geliştirdi. Bu yöntemde danışan, aklına gelen her şeyi sansürlemeden anlatır; bu sayede bastırılmış duygu ve düşünceler bilinç düzeyine çıkar.

Freud’un Kişilik Kuramı

Freud, kişiliği üç düzeyde ele almıştır: bilinç, bilinç öncesi ve bilinçdışı.

  • Bilinç, farkında olduğumuz düşünce ve duyguları içerir.
  • Bilinç öncesi, biraz çaba ile hatırlayabileceğimiz bilgileri kapsar.
  • Bilinçdışı ise bastırılmış, genellikle rahatsız edici duygu ve anıları barındırır.

Freud daha sonra bu modeli “yapısal kişilik kuramı”yla genişletti. Bu kurama göre kişilik üç temel bileşenden oluşur: id, ego ve süperego.

  • İd, cinsellik ve saldırganlık gibi temel dürtülerle hareket eder. Haz ilkesine göre çalışır ve doyum arar.
  • Ego, id ile dış dünyanın gerçekleri arasında aracılık yapar. Gerçeklik ilkesine göre hareket eder ve dürtülerin uygun biçimde ifade edilmesini sağlar.
  • Süperego ise toplumsal değerlerin ve ahlaki kuralların içselleşmiş halidir. İd’in dürtülerini bastırmak ister.

Sağlıklı bir birey, bu üç sistem arasındaki dengeyi kurabilen kişidir.

Savunma Mekanizmaları

Ego, içsel çatışmalar karşısında bireyi kaygıdan korumak için savunma mekanizmaları geliştirir. Bu mekanizmalar genellikle bilinçdışında işler. İnkar, bastırma, yansıtma, neden bulma, gerileme, yüceltme ve mizah gibi mekanizmalar, kişinin ruhsal dengesini korumasına yardımcı olur.

Psikanalitik Terapide İlişki

Psikanalitik terapilerde terapist–danışan ilişkisi çok önemlidir. Terapist, danışanın geçmiş yaşantılarını dinler, bilinçdışındaki çatışmaları anlamaya ve bunları fark ettirmeye çalışır. Danışanın çocukluk döneminden taşıdığı ilişki örüntülerinin terapötik ilişkiye yansıması, sürecin önemli bir parçasıdır.

Psikanalizin Amaçları

Psikanalizin temel amacı, bastırılmış duygu ve düşünceleri bilinç düzeyine çıkararak danışanın içgörü kazanmasını sağlamaktır. Bu farkındalık, bireyin davranışlarını daha gerçekçi hale getirir ve ego gücünü artırarak çevresiyle daha uyumlu bir yaşam sürmesine katkıda bulunur.

Psikanalitik Terapi Teknikleri

1. Serbest Çağrışım:
Danışanın aklına gelen her şeyi özgürce dile getirmesiyle bastırılmış içeriklerin ortaya çıkması hedeflenir.

2. Aktarım (Transferans) Analizi:
Danışan, geçmişteki ilişkilerinden getirdiği duygusal örüntüleri terapiste yöneltebilir. Bu durumun fark edilip yorumlanması, ilişkisel farkındalık kazandırır.

3. Direnç Analizi:
Danışan bazen terapide ilerlemeye bilinçdışı bir şekilde direnebilir. Seansları aksatma, konuları yüzeysel geçme gibi davranışlar bu direncin göstergesi olabilir.

4. Yorum:
Terapist, danışanın anlattıklarını yorumlayarak onun davranışlarını ve duygularını yeni bir perspektiften görmesini sağlar.

5. Rüyaların Analizi:
Freud’a göre rüyalar, bilinçdışının “kraliyet yoludur.” Rüyalardaki semboller, bastırılmış arzuların dolaylı anlatımıdır.

6. Hipnoz:
Bazı durumlarda hipnoz da kullanılmış, ancak Freud’un kendi çalışmaları sonunda serbest çağrışım daha etkili bir yöntem olarak öne çıkmıştır.

Psikanalitik Kuramın Güçlü ve Zayıf Yanları

Psikanalitik kuram, insan davranışlarının kökenini derinlemesine anlamaya çalışmasıyla psikoloji tarihinde devrim niteliğinde bir yaklaşımdır. Kısa vadeli çözümler yerine sorunun kökenine inmeyi hedeflemesi, onu diğer yaklaşımlardan ayırır. Danışanın içgörü kazanmasına ve kendi hikayesini anlamlandırmasına yardımcı olur.

Buna karşın, kuram sık sık bilimsellikten uzak olduğu gerekçesiyle eleştirilmiştir. İd, ego ve süperego gibi kavramların deneysel olarak doğrulanamaması, kuramın zayıf noktalarındandır. Ayrıca Freud’un cinsellik ve çocukluk yaşantılarına fazlaca vurgu yapması, insanın sosyal yönünü yeterince dikkate almadığı düşünülmüştür.

Yine de psikanaliz, modern psikolojinin temel taşlarından biri olmuş; psikodinamik yaklaşımlar, kişilerarası ilişkilerin rolüne daha fazla odaklanarak bu mirası günümüze taşımıştır.

Sonuç

Tüm eleştirilere rağmen, psikanalitik kuram psikoloji tarihinin en etkili yaklaşımlarından biridir. Bilinçdışını anlamaya yönelik bu bakış açısı, insan davranışını çözümlemede yepyeni bir kapı aralamış ve günümüz terapilerinin çoğuna ilham kaynağı olmuştur.

KAYNAKLAR

Kramer, G.P., Bernstein, D.A., Phares, V. (2014). Klinik psikolojiye giriş. (İ. Dağ, Çeviri Ed.). Ankara: Mentis.

Trull, T.J., Prinstein, M.J. (2012). Clinical psychhology. Cengage Learning.

Oktuğ, Z. (2007). Freud’un kişilik birimleri (id-ego-süperego) ile reklam iletisinin izleyici üstünde yarattığı etkiler arasındaki baglantı: Magnum, kalbim benecol ve lösev reklamları üzerine bir araştırma. (Yayınlanmış yüksek lisans tezi). İstanbul Kültür Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.

Gökçe, Y. (2002). İlkel toplumları kapsamayan bir teori: Psikanaliz. Milli Folklor, 7(55), 119–122.

Tuzcuoğlu, N. (1995). Psikanaliz kuramı ve özellikleri.M. Ü.Atatürk Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Dergisi, 7, 275–285

Bir Yorum Bırakın