Giysinin Kökeni: İnsan Neden Giyinmeye Başladı?

Fashion kelimesi, Latincede “yapmak” anlamına gelen facito kelimesinden türemiştir. Zamanla baştan çıkarma, aldatma, statü belirleme, toplumsal ve bireysel başkaldırı gibi anlamlar yüklenerek günümüze kadar gelmiştir (Çeliksap, 2015). Türkçede karşılığı “moda” olan bu kelime Fransızcadan dilimize geçmiş ve “güncel olan usul veya davranış biçimi” anlamında kullanılmaktadır.

Moda, insanın kendisini ifade etme biçimlerinde ortaya çıkan kısa süreli yeniliklerdir. Yalnızca bedeni değil; düşünceyi, davranışı, bilgi birikimini ve üretimi de kapsar (Sayın, 1994). Hurlock’a (1929) göre moda; evrenselliği, hızı, bireyin davranışları üzerindeki etkisi ve ulusların sosyal yaşamıyla kurduğu yakın ilişki nedeniyle oldukça güçlü bir toplumsal olgudur. Özellikle giyinme ve kişisel süsleme alanında etkisi belirgindir.

Giyinmek bugün bize ne kadar doğal gelse de, insanlar başlangıçta çıplaktı. Peki insan neden giyinmeye başladı? Bu soruya yanıt arayan pek çok teori var. Psikolog Elizabeth Hurlock, “The Psychology of Dress: An Analysis of Fashion and Its Motive” adlı kitabında bu teorileri derlemiş. Gelin, bu farklı bakış açılarına birlikte bakalım.


1. Koruma Teorisi

Koruma teorisine göre insanlar soğuktan korunmak için giyinmeye başlamıştır. Vücut sıcaklığının belirli bir düzeyde kalması yaşamsal öneme sahiptir ve giysiler bu ısının kaçmasını engeller.
Ancak bu teoriye karşı çıkan bulgular da vardır. İlk insanların vücutları kıllarla kaplıydı, yani doğal bir korumaya sahiptiler. Ayrıca ilk insanlar çoğunlukla tropik bölgelerde yaşıyordu; dolayısıyla soğuktan korunma gereksinimleri pek yoktu.

Modern ilkel kabileler incelendiğinde de giyinmenin koruma amacı taşımasının oldukça önemsiz olduğu görülür. Örneğin Avustralya yerlileri, soğuk hava dışında çıplak dolaşmaktadır. Koruyucu işlevi olmayan bilezik, dövme ve yüzük gibi süs eşyalarının da kullanılması bu görüşü zayıflatmaktadır. Darwin’in gözlemlerine göre Fuegians kabilesine verilen kırmızı elbiseler, giysi olarak değil süs eşyası olarak kullanılmıştır.


2. Dunlap’ın Teorisi

Profesör Knight Dunlap, giyinmenin koruma amacıyla başladığını kabul eder ancak bu korumanın soğuğa değil, haşerelere karşı olduğunu savunur. İlkel toplumlarda hayvan postları, deniz kabukları veya hayvan kuyrukları gibi nesnelerin vücuda takılması, hareket ettikçe sinek kovucu bir işlev görmüş olabilir. Fakat bu açıklama da, o dönemde insanların böyle bir akıl yürütme becerisine sahip olup olmadıkları sorusunu gündeme getirir.


3. İffet (Modesty) Teorisi

Bu teoriye göre giysi, insanın doğuştan gelen iffet duygusunun bir sonucudur. Ancak iffet kavramı evrensel değildir.
Örneğin:

  • Karayip kadınları için boyanırken yapılan bir hata, giyinirken yapılan hatadan daha önemlidir.
  • Sumatra ve Celebes’te diz göstermek,
  • Orta Asya’da parmak uçlarını göstermek ahlaksızlık sayılır.
  • Eski Çin’de, yapay olarak sıkıştırılmış ayakları göstermek dahi edepsizlik olarak görülürdü.
  • 18. yüzyıl Avrupa’sında ise kadınların belleri ve göğüsleri korseyle ön plana çıkarılıyordu.

Tüm bu örnekler, iffet kavramının zamana ve kültüre göre değiştiğini gösteriyor. Hurlock’a göre utanç, giysinin nedeni değil sonucudur.


4. Edepsizlik (Immodesty) Teorisi

Bazı sosyologlar, giysinin başlangıçta bireyin cinselliğiyle bağlantılı vücut bölgelerine dikkat çekmek için kullanıldığını öne sürer.
Gizlenen şey merak uyandırır; bu yüzden yalnızca ana hatlarıyla örtülü bir beden, tamamen çıplak bedenden daha çekici olabilir. Takı veya çiçek gibi objeler, takıldığı vücut bölgesine ilgiyi yönlendirir. Bu teoriye göre giysinin amacı, cinselliği bastırmak değil; tersine vurgulamaktır.


5. Büyü Teorisi

Bazı ilkel toplumlar, insanların büyü ve şeytanlar tarafından yönetildiğine inanırdı. Giysiler, bu doğaüstü güçlerden korunmanın bir yolu olarak görülmüştür.

  • Xingu kabilesinde çocuklar ve hamile kadınlar boncuklarla süslenerek kötü ruhlardan korunurdu.
  • Bazı kabilelerde bel çevresine “nazardan koruduğuna inanılan” ipler bağlanırdı; zamanla bu ipler eteğe dönüşmüştür.
  • Fiji adalıları, tanrıları Dengei’nin emrine uyarak belirli desenlerde dövme yaptırırlardı; aksi takdirde ölümden sonra cezalandırılacaklarına inanırlardı.

Bu inançlar, giyinmenin yalnızca fiziksel değil, ruhsal bir koruma aracı olarak da işlev gördüğünü gösterir.


6. Onaylanma Arzusu

Hurlock’un en çok önem verdiği teori budur.
Toplumun her seviyesinde insanlar beğenilme ve saygı görme arzusu taşır. İlkel çağlarda avdan dönen bir savaşçının kanlı derileri, yara izleri ve başarı göstergeleri hayranlık uyandırırdı. Ancak bu izler kaybolduğunda, insanlar popülerliği kalıcı kılmak için vücutlarını süslemeye başladılar.
Savaş yaraları yerini kasıtlı dövmelere, kan lekeleri renkli boyalara bıraktı. Herbert Spencer’ın dediği gibi:

“Elbise, rozet gibi, ilk önce hayranlık arzusundan giyildi.”

Zamanla giysi, bireyin toplumsal statüsünü belirleyen bir simgeye dönüştü. Papua Yeni Gine’de dövme, birini öldürmüş olmanın sembolüydü. Antik Yunan ve Roma’da ise avda öldürülen hayvanların derilerini giymek bir güç göstergesiydi.

Kabilelerin yerleşik hayata geçmesiyle cesaret yerini zenginliğe, fiziksel güç yerini sınıfsal ayrıma bıraktı. Giysi artık sadece koruma değil, toplumsal aidiyetin göstergesi haline geldi.


Sonuç: Giysi, Sadece Bir Örtü Değildir

Tüm bu teoriler, insanın neden giyinmeye başladığına dair farklı bakışlar sunuyor. Ancak hiçbir teori tek başına yeterli değil. Giysi, koruma, inanç, cinsellik, estetik ve toplumsal statü gibi birçok motivasyonun kesişiminde doğmuş gibi görünüyor.

Kısacası giysiler sandığımızdan çok daha karmaşıktır.
Sadece vücudu örtmekle kalmaz, kim olduğumuzu, neye inandığımızı ve nasıl görülmek istediğimizi de anlatır.

KAYNAKLAR

Çeliksap, S. (2015). Giyim ve modanın kısa öyküsü. İstanbul Aydın Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dergisi, 1(1), 157–164.

Sayın, Ö. (1994). Moda ve toplumsal katmanlar. Sosyoloji Dergisi, 99–109.

Hurlock, E. B. (1929). The psychology of dress: An analysis of fashion and its motive.

Bir Yorum Bırakın